Özel hayatında müzik dinlemeyi sevmeyen var mı? Sanırım hiçbirimiz bugüne kadar müzik dinlemekten hoşlanmayan biriyle tanışmamışızdır. İşte bu noktada müzik, özel hayatımızda ne kadar büyük bir yer kaplıyorsa inanın reklamcılık sektörü için de aynısı geçerli. Reklamcılığı birçok sanat dalından faydalanan bir zanaat olarak tanımladığımızda aksini düşünmek zaten biraz garip kaçardı.

Reklamlarda müzik kullanımı çoğu ajansın kreatif ekibi tarafından ufak bir ayrıntı olarak görülüyor genelde. Reklam filmi, metinler ya da görsel üzerinde uzun süreler kafa yoran ekip, ‘’bir de müzik koyarsak bu iş tamamdır’’ mantığıyla yaklaşıyor müziğe. Aslında çoğu ajansın kreatif ekibinde, özel hayatında müzikle fazlasıyla içli dışlı olan, hatta enstrüman çalan kişilerin olduğu düşünülünce bu yaklaşım oldukça hatalı gözüküyor. Zira ortalama bir dinleyici, sadece müzik seçiminin bile duygularımızı birdenbire değiştirebildiğini biliyor olmalı.

Kreatif ekiplerin bu yaklaşımı muhtemelen müziğin pek de ölçülebilir bir şey olmamasından kaynaklanıyor. Örneğin bir görselin iyi çalışıp çalışmadığı verilerle kontrol edilebiliyorken müzik, daha çok tanımlayamadığımız bir hissiyat bırakıyor üzerimizde. Reklam filmlerinden ağzımıza takılan müzikler de aslında bunu kanıtlar nitelikte. Bir düşündüğünüzde reklam filminde kullanılması sebebiyle markayla bağdaştırdığınız birçok şarkı aklınıza gelecektir zaten.

Müzik, bir ifade aracından çok duygu aracıdır. Bu sebeple markanın ya da ürünün nesnel faydalarını anlatmak için kullanılmaz. Daha çok markanın hedef kitlede yaratacağı hissiyatı desteklemek içindir müzik. Mesela bir şarkı dinlediğinizde o şarkının size ne anlattığını pek de önemsemezsiniz. Daha çok size hissettirdiklerine odaklanırsınız. Şarkının sizde bıraktığı etkiyi tarif etmek için ‘’Bu şarkı bana güçlü hissettiriyor’’ veya ‘’bu şarkı beni hüzünlendiriyor’’ gibi açıklamalarda bulunursunuz. Aynısı reklamlar için de geçerlidir. Reklama konu olan ürün nasıl hissettiriyor? Güçlü mü, sakin mi, güvenilir mi? İşte kreatif ekibin müzik seçimi yaparken sorması gereken sorular bunlardır.

Son model 4×4 bir arazi aracının reklam filmini çekiyorsak muhtemelen aracın çetin doğa koşullarına uyumlu olduğunu söylemek isteriz. O halde nasıl bir müzik seçmeliyiz? Frank Sinatra’dan Fly Me To The Moon olur mu mesela? Evet, olmaz. Olmayacağını zaten biliyorsunuz çünkü bu şarkının, ürünün kişiliğini yansıtmadığını hissediyorsunuz. Zaten bunu hissedebilmek için de bir reklamcı olmanız gerekmiyor. Dinleyici olmak yeterli.

Peki, bu arazi aracının reklamında Steppenwolf’tan Born To Be Wild’ı kullansak? 

Muazzam!

Şarkıyı biliyorsanız bana hak vereceksiniz. Daha önce dinlemediyseniz, şu an şarkıyı açmanızı ve dinlerken başka bir sekmede sesi kısılmış bir arazi aracı reklamı izlemenizi isteyeceğim. Uyumlu olup olmadığına siz karar verin.

Bir reklam filmi olsa da olmasa da müzik, video içeriklerinin konusunu dahi değiştirebilir. Örneğin boş bir sokakta yürüyen bir insanın videosunda umut dolu bir müzik kullandığımızda ana karakterimizin güzel bir yere gittiğini düşünürüz. Fakat gerilim yaratan bir müzik seçersek karakterimizi kötü bir son beklediğini hissederiz.

Sonuç olarak müzik, reklam kampanyanıza çok şey katabilir. Tabii bu, doğru müziği seçmeniz halinde geçerli. Mesela enerjik bir reklam filmine sakin bir müzik koymanız izleyiciyi rahatsız ederek ürün ve markadan uzaklaştırır. Seçmeniz gereken müzik de tıpkı filminiz gibi enerjik ve özgüvenli olmalıdır. Bu noktada hislerinize güvenmeli ve ‘’sanki yanlış bir şeyler var’’ dediğiniz anda müziği değiştirmelisiniz. Zaten doğru müziği bulduğunuzda inanın bunu fark edeceksiniz.