Blog

Naif Gerçekçilik ve Gerçekçi Bir Manifesto

Naif Gerçeklik ve Gerçekçi Bir Manifesto
Sosyoloji

Naif Gerçekçilik ve Gerçekçi Bir Manifesto

Will Storr’un Hikaye Anlatıcılığının Bilimi kitabında yer alan ve bizce insanlık manifestosunun bir kısmında kesin olması gereken bölümü alıntılıyoruz.
Buyurunuz efenim:

“Mr. B hakkında bilmeniz gereken bir şey var. FBI onu izliyor. Her hareketini gizlice kaydediyorlar ve birleştirip Mr. B Show adlı programla milyonlarca insana gösteriyorlar. Hayatı oldukça tuhaf bir hal alan Mr. B, mayosuyla duş alıyor ve kıyafetlerini yorganın altında giyiyor. Etrafındaki diğer insanların, rol yapmaları için FBI tarafından işe alınan oyuncular olduğunu bildiği için onlarla konuşmaktan nefret ediyor. Nasıl güvenebilir ki onlara? Hiç kimseye güvenemiyor. Birçok kişi ona yanıldığını söylese de Mr. B bunu bir türlü anlayamıyor. İnsanların ona sunduğu kanıtları reddetmenin bir yolunu buluyor. İnandığı şeylerin doğru olduğunu biliyor, öyle olduklarını hissediyor. Bunu kanıtlayan delilleri her yerde görüyor.

Mr. B hakkında bilmeniz gereken bir şey daha var: O bir psikoz hastası. Hastanın beyninin sağlıklı olan bölümü diye yazıyor profesör; ‘Beynin diğer bölümlerinde oluşan sorunları anlamlandırmaya çalışıyor. Beynin doğru çalışmayan bölümü, ‘normalde olduğundan daha fazla sayıda içerikle’ karşılaşıyor. Bu içerikler Mr. B’nin geleceğini oluşturuyor ve onları zihnine ‘bir anlamı olması gereken deneyimler’ olarak sunuyor.’

Mr. B’nin anlattığı ve içinde yaşadığı dünyayla ilgili olan hikaye, beyninin sağlıksız bölümünden gelen yanlış sinyallerle dolu olduğu için oldukça hatalı. Bu hikaye o kadar fazla hatayla dolu ki, Mr. B artık etrafını çevreleyen dünyayı kontrol edemiyor. Bunu onun adına psikiyatri servisindeki doktor ve hemşireler yapıyor.

Mr B’nin durumu pek iyi olmasa da aslında hepimiz ona biraz benziyoruz. Kafamızın içindeki sessiz, karanlık mahzende deneyimlediğimiz kontrollü hayali gerçeklik, yanlış bilgilerle doludur. Yine de bildiğimiz tek gerçeklik, bu çarpık gerçeklik olduğundan; tam olarak nerede yanlışlık olduğunu kolayca göremeyiz. İnsanlar ısrarla yanıldığımızı, acımasızca ya da mantıksızca davrandığımızı iddia ettiklerinde, öne sürdükleri bütün delilleri reddetmenin bir yolunu bulmak zorunda olduğumuzu hissederiz. Haklı olduğumuzu biliriz. Öyle olduğumuzu hissederiz. Bunu kanıtlayan delilleri her yerde görürüz…

…Bilişimizdeki bu çarpıklıklar bizi kusurlu yapar. Herkesin ilgi çekici ve kendine özgü kusurları vardır. Kusurlarımız karakterimizi tanımaya yardımcı olur; nasıl biri olduğumuzu ve eksikliklerimizi gösterir. Aynı zamanda dünyayı kontrol etme becerimizi azaltır. Bize zarar verir.

Kusurlarımızı düzeltmek her şeyden önce, onları gerçekten görmeyi başarmak demektir. Böyle bir durumla karşı karşıya kaldığımızda, genellikle kusurlarımız olduğunu kabul etmeye bile yanaşmayız. İnsanlar bizi kusurlarımızı inkar etmekle suçlar. Tabii ki inkar edeceğiz. Onları gerçekten göremeyiz ki…

…Kusurlarımızı tespit edip kabul etmek ve sonrasında kişiliğimizi değiştirmek gerçeklik algımızı temelinden yıkıp, yerine yeni ve daha gelişmiş bir gerçeklik inşa etmek demektir. Bu kolay değildir. Acı verici ve rahatsız edicidir. Genellikle bu tür köklü değişimlere karşı bütün gücümüzle savaşırız…

…Oysa inançlarımızın çoğu yanlıştır. Tabii ki içinde yaşadığımız hayali gerçeklik Mr. B’nin gerçekliği kadar bozuk değildir. Yine de hiç kimse her konuda aynı olamaz. Bu gerçeğe rağmen, beynimiz bizi, böyle olduğu yalanına ikna etmeye çalışır. En yakınınızdaki insanları düşünün. Aralarında sürekli aynı fikirde olduğunuz tek bir kişi bile yoktur. Yakın olduğunuz bu kişinin, bir konuda az da olsa yanıldığını, bir şeyi yanlış anladığını, hiç durmadan bahsettiği şu konuda fazla ısrarcı olduğunu bilirsiniz. Düşüncelerinizi, çok sevdiğiniz kişilerden uzaklaştırdıkça, daha fazla konuda yanılan insanlar olduğunu görürsünüz. Ve sonunda insan nüfusunun büyük bir kısmının aptal, kötü ya da deli olduğuna ikna olursunuz. Geriye sadece her konuda haklı olan tek bir kişi kalır. Evrenin merkezinde ilahi bir nur gibi ışıldayan, bu duru ve parlak nokta sizsinizdir!

Durun bir dakika. Bu doğru olamaz. Bir konuda yanılıyor olmalısınız. Bu yüzden nerede yanıldığınızı bulmak için keşfe çıkarsınız. Sizin için en önemli olan, en değerli inançlarınızı tek tek saymaya başlarsınız. Aklınıza gelen o konuda yanılıyor olamazsınız. Diğer konuda da kesinlikle yanılmıyorsunuz. Ve öteki konuda da haklısınız… Hatalarımızın, yanılgılarımızın ve önyargılarımızın kötü tarafı -tıpkı Mr. B’nin kendi kuruntuları hakkında düşündüğü gibi- gerçekmiş gibi gözükmeleridir. Herkesin taraflı olduğunu, gerçeği yalnızca sizin gördüğünüzü sanırsınız. Psikologlar bu durumu ‘naif gerçekçilik’ olarak adlandırıyor. Gerçeklik sizin için açık, net ve anlaşılır olduğundan onu farklı şekilde gördüğünü iddia eden kişilerin aptal, yalancı ya da ahlaki açıdan kusurlu olduğunu düşünürsünüz….

…Hepimiz biraz Mr. B’ye benziyoruz. Mr. B de aslında senaryosunu Andrew Niccol’ün yazdığı Truman Show adlı filmin baş kahramanına benziyor. Film, bütün yaşamının başkaları tarafından planlandığına ve kontrol edildiğine inanan 30 yaşındaki Truman Burbank’ın hikayesini anlatıyor. Fakat Truman, Mr. B gibi yanılmıyor çünkü Truman Show televizyonda 24 saat boyunca insanlara gösterilen gerçek bir program. Bir noktada programın yapımcısına Truman’ın içinde yaşadığı dünyanın gerçekliğinden şüphelenmeye başlamasının neden bu kadar uzun sürdüğünü soruyorlar. “Dünyayı bize sunulduğu şekilde kabul ederiz.” Diye cevap veriyor yapımcı. “Bu kadar basit.”

Gerçekten de öyle. Durum böyle olduğu için beynimizin bizim için oluşturduğu gerçekliği sorgulamayız. Ne de olsa bu bizim ‘gerçekliğimiz.’ Ayrıca, halüsinasyonun işlevsel bir tarafı da var. Nöral modelimizi oluşturan küçük inanışların hepsi beynimize dışarıdaki dünyanın nasıl işlediği hakkında bazı bilgiler verir. Kapağı sıkışmış bir kavanozu böyle açarsın; polis memuruna şöyle yalan söylersin; patronun işe yarayan aklı başında bir çalışan olduğunu düşünüyorsa böyle davranırsın… Bu bilgiler etrafımızda olabileceklerin öngörülebilir ve kontrol edilebilir olmasını sağlar. Özetleyecek olursak, inançlardan oluşan bu geniş ağ, beynin ‘kontrol teorisi’ olarak görülebilir.”

Bu teşbihli muhteşem felsefe, hayatımızda bulunduğumuz ortamlarda sık sık hatırlatılsaydı bize keşke.

Naif Gerçekliğimiz’in farkına varmak ve daha dost canlısı bir dünyaya doğru ilerlemek dileğiyle…